Gezinin Sloganı/ Slogan of the Journey: BİZİ UNUTMA/ LEST WE FORGET 2015
Rota/Route: İSTANBUL - ECEABAT/ÇANAKKALE 2015
Katılımcılar/Participant: Gülhun Gürbüz / İlker Gürbüz
Tarih/Date: 18-24 nisan 2015Seyahat aracımız/ Type of boat: Kano/ Canoe (Denizkayağı/ Seakayak)
Mesafe/Distance: 150 Deniz mili / 150 Nautical mile / 277 km
http://www.gurbuz-tr.com/unutma/
https://www.youtube.com/watch?v=rJDQon-rUOU
https://www.facebook.com/groups/546153802190733/
Yıllar sonra izine rastladığımız, Gelibolu savaşında yaşamını yitiren büyük dedemiz ve bu savaşta zayi 450.000 için, KARA SAVAŞLARI’nın başladığı 25 Nisan (100. yılında) anmak için İstanbul’dan, Çanakkale’ye kano/ denizkayağı ile kürek çektik.
We paddled from Istanbul to Canakkale at the 100th anniversary of Land Battles for the remembrance of our grandfather and the 450,000 who died during the war at Gallipoli.
Bu anma gezimize; belli bir noktada Hüseyin Ürkmez, Sally Campbell ve Gelibolu'ya kadar Senem Yerli'de iştirak etti.
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Dönemin en güçlü savaş makinesi ve ordusu dünya savaşının en önemli darbesini Osmanlı’ya vurmak için hazırdı. Boğaz denizden geçilemeyince, 25 Nisan 1915 şafağı,
8 farklı noktadan 9 ay sürecek kanlı kara savaşı başlamış oldu.
Yıllar sonra izine rastladığımız, Gelibolu savaşında yaşamını yitiren büyük dedemiz ve bu savaşta zayi 450.000 için, KARA SAVAŞLARI’nın başladığı 25 Nisan (100. yılında) anmak için İstanbul’dan, Çanakkale’ye kano/ denizkayağı ile kürek çektik.
We paddled from Istanbul to Canakkale at the 100th anniversary of Land Battles for the remembrance of our grandfather and the 450,000 who died during the war at Gallipoli.
Bu anma gezimize; belli bir noktada Hüseyin Ürkmez, Sally Campbell ve Gelibolu'ya kadar Senem Yerli'de iştirak etti.
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Dönemin en güçlü savaş makinesi ve ordusu dünya savaşının en önemli darbesini Osmanlı’ya vurmak için hazırdı. Boğaz denizden geçilemeyince, 25 Nisan 1915 şafağı,
8 farklı noktadan 9 ay sürecek kanlı kara savaşı başlamış oldu.
Öyle bir savaş ki; nerede olduğunu ve kiminle savaştığını bile bilmeyenler...
Karşısında donanımsız, moralsiz ve seferberlik ile toplanmış bir savunma.
Karşısında donanımsız, moralsiz ve seferberlik ile toplanmış bir savunma.
Osman oğlu İbrahim, kendisini İstanbul’a götürecek Cide açıklarında demirlemiş Karadeniz’in limanlarından asker toplayan vapura ulaştığında, bir daha geriye dönemeyeceği 400 arkadaşı ile birlikteydi.
Ülke işgaldi, hayat zordu... İbrahim’i kaybeden Emine hanım fazla yaşayamadı,
Hatice ve Melek öksüzdü artık. Cide’de’ye nadir gelen vapura yanaşmak için acele ederdi dalgada sandallar. Bir yolcu var ki minik mi minik Melek, evlat gidiyor şimdi İstanbul’a.
Hatice ve Melek öksüzdü artık. Cide’de’ye nadir gelen vapura yanaşmak için acele ederdi dalgada sandallar. Bir yolcu var ki minik mi minik Melek, evlat gidiyor şimdi İstanbul’a.
Kucağında Hatice ile uzaktan bakakaldı büyükanne. Gözleri doldu o gün geldi aklına; izin vermemişti oğul, kıyıya kadar gelmesine. Sırtına atmış heybesini,
yürümüştü bir kaç adım sonra dönmüş bakmış köyüne son
yürümüştü bir kaç adım sonra dönmüş bakmış köyüne son
bir kez. Geride kalanlara hoşcakal der gibi.
Hep deniz oldu aklımızda... Bizleri kimi zaman ayırdı kimi zaman birleştirdi.
Külleri savrulmakta olan bir ulusun ateşini yaktı Çanakkale. Orada başladı mücadele, çağdaş, özgür bir ulus olabilmek için.
İşte bizler; orada ölen dedemiz İbrahim için, annelerimiz, babalarımız, büyüklerimiz, 450.000’ler için kürek çekiyoruz. Her kürekte; evlatlar, neferler, komutanlar, doktorlar, hemşireler, pilotlar, kaptanlar, müftüler, gayri müslümler, öğretmenler,
öğrenciler ve nice kahraman var.
Ruhları şad ola.
Unutmak mümkün mü?
Gazileri, şehitleri... Feda olanları.
Ne mutlu, bu topraklara inanan bir bayrak altında birleşen; farklı kültürlere ve inançlara.
Birliği beraberliği yaşatanlara ve unutulmayanlara.
The biggest army and war machine of that period was ready for a strong attack on the Ottoman Empire.
After understanding that the Dardanelles are impassable, bloody land battles started on the 25th of April,
2015 and would continue for 9 months at 8 different points on the Gallipoli peninsula. Visualize a war with on one side people who don't know where they are and whom they attack and on another side a dispirited, badly equipped defense, gathered during a hasty mobilization. İbrahim, the son of Osman at the age of 33, boarded on a ship anchored offshore of Cide, on which troops were collected for departure to Istanbul. The ship would neither bring back him nor his 400 friends.
After understanding that the Dardanelles are impassable, bloody land battles started on the 25th of April,
2015 and would continue for 9 months at 8 different points on the Gallipoli peninsula. Visualize a war with on one side people who don't know where they are and whom they attack and on another side a dispirited, badly equipped defense, gathered during a hasty mobilization. İbrahim, the son of Osman at the age of 33, boarded on a ship anchored offshore of Cide, on which troops were collected for departure to Istanbul. The ship would neither bring back him nor his 400 friends.
The country was invaded by the enemy, life was difficult. Emine did not live for a long time after she lost
her husband İbrahim. Their daughters Hatice and Melek were now orphans.
her husband İbrahim. Their daughters Hatice and Melek were now orphans.
Small tender boats hurried to bring passengers to the big ship in the rough sea of Cide.
One passenger, young Melek on one of these small boats was going to İstanbul to be adopted by a family. Grandmother Hatice stayed behind, her eyes brimmed with tears.
She always remembered the day heer son left, he did not even let her come to the coast to see him off.
He took his saddlebag, walked a few steps and then turned back to look to his village for the last time as if to say a last goodbye
One passenger, young Melek on one of these small boats was going to İstanbul to be adopted by a family. Grandmother Hatice stayed behind, her eyes brimmed with tears.
She always remembered the day heer son left, he did not even let her come to the coast to see him off.
He took his saddlebag, walked a few steps and then turned back to look to his village for the last time as if to say a last goodbye
The Sea was always in our minds… It sometimes separated us, sometimes it brought us together.
Gallipoli has lighted the fire of a Nation. There begun the struggle for becoming a modern and a free nation.
Here we row for our grandfather İbrahim, for our mothers, fathers, ancestors and the 450,000 who died during the war at Gallipoli.
Gallipoli has lighted the fire of a Nation. There begun the struggle for becoming a modern and a free nation.
Here we row for our grandfather İbrahim, for our mothers, fathers, ancestors and the 450,000 who died during the war at Gallipoli.
In each row, there are the sons, daughters, soldiers, commanders, doctors, nurses,
pilots, captains, Muslims and non-Muslims, teachers, students and all the other heroes.
pilots, captains, Muslims and non-Muslims, teachers, students and all the other heroes.
May God bless their souls.
It is not possible to forget the martyrs, veterans and all those others who sacrificed their lives.
How blessed are all the different cultures and beliefs who believe in their nation, united under one flag …
And those who are unforgettable, cherish unity and solidarity…
How blessed are all the different cultures and beliefs who believe in their nation, united under one flag …
And those who are unforgettable, cherish unity and solidarity…
It is not possible to forget martyrs, veterans and those who sacrificed.
How blessed are those with different cultures and beliefs who believe in their nation,
united under one flag …
united under one flag …
And those unforgettable,
who cherish the unity and solidarity…
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
2015 GEZİ RAPORU/ REPORT
1. GÜN
İlk günümüzde saat 13:00 de çıktığımız yolu yaklaşık 30 km sonra Güzelce'de sonlandırdık.
Lodos ta yüksek dalgaları aşarak dans eder gibi geldik ilk durağımıza.
Arada yunus balıkları eşlik etti bize...
Gün batımına doğru yol almak ise tarif edilmezdi...
İlk gecemizi, bu ilk durağımızda biraraya geldiğimiz sevgili Hüseyin Ürkmez ve
Sally ile sohbet ederek sonlandırıyoruz...
Sally ile sohbet ederek sonlandırıyoruz...
2. GÜN
Hüseyin ve Sally ile Güzelce'den başladığımız ikinci günümüzü, 29 mil (53 km) sonra
Marmara Ereğlisi'nde sonlandırdık. Kuvvetli poyraz sebebiyle saçak altında ilerlemeyi tercih ettik.
Hava 7 derecelere düştüyse de dalgalar bizi yağmurun altında buralara kadar kucaklar gibi taşıdı. Yunuslar bu defa daha kalabalık karşıladılar bizi.
Ilker Gurbuz'ün önüne gelip havada takla atan o büyük, gümüş renkli
Yunus'yaptığı show günümüzü renklendirdi...
Ve sevgili Mira Gurbuz, senin selamını Silivri civarındaki evlerinden bize el sallayan
senin gibi miniklerden aldım
3. GÜN
Üçüncü
günümüzü hedeflediğiniz gibi Tekirdağ'da tamamladık. Karanlığa kalmamak
için
Marina'nın 1,5 mil gerisindeki bir kumluk alanda kamp attık. Güneşli fakat Lodoslu olan bugünkü havada 22 mil (40km) yol yapmak, dünkü soğuk ve yağmur altında 53 km yapmaktan daha yorucuydu. Bizi devamlı kıyıya atan dalgalar kışın ne kadar zorlu geçtiğini göstermek ister gibiydi.
Kumsallara vurmuş ve parçalanmış kayıklar, darmadağın olmuş iskeleler...
Fakat Tekirdağ'a yaklaştıkça yüzünü bize dönmüş sarı çiçekler yazı hatırlatıp içimizi ısıttı.
Tepeler yemyeşil ve sapsarı...
Şimdi ise ayakucumuzdaki çakıl taşları ve dalga sesleriyle uykuya geçiyoruz...
Marina'nın 1,5 mil gerisindeki bir kumluk alanda kamp attık. Güneşli fakat Lodoslu olan bugünkü havada 22 mil (40km) yol yapmak, dünkü soğuk ve yağmur altında 53 km yapmaktan daha yorucuydu. Bizi devamlı kıyıya atan dalgalar kışın ne kadar zorlu geçtiğini göstermek ister gibiydi.
Kumsallara vurmuş ve parçalanmış kayıklar, darmadağın olmuş iskeleler...
Fakat Tekirdağ'a yaklaştıkça yüzünü bize dönmüş sarı çiçekler yazı hatırlatıp içimizi ısıttı.
Tepeler yemyeşil ve sapsarı...
Şimdi ise ayakucumuzdaki çakıl taşları ve dalga sesleriyle uykuya geçiyoruz...
4. GÜN
Lodostan Poyraza saniyeler hızında dönen hava bizi Tekidağ açıklarında yakalamasa iyiydi..
Köpüren denizde ve bastıran yağmurun altında 8 mili (14,5 km) çalkalanarak tamamladık.
Şimdi Kumbağ'ın köy kahvesinde sobaya ilişip balıkçılarla sohbet ediyoruz...
Birazdan tekrar yola çıkıyoruz. İstikamet Hoşköy...
4. günümüzü 20,5 mil (37,5 km) yaptıktan sonra akşam üzeri Hoşköy'de bitirdik.
Günün başında Tekirdağ-Kumbağ arasındaki mesafeyi yağmur ve şiddetli poyrazın dalgasında tamamladıktan sonra şehirden ayrıldık ve doğayla başbaşa kaldık.
Erguvanların açtığı, keçilerin gezindiği tepeleri, yüksek uçurumları denizden hayranlıkla seyrettik.
Uçmakdere civarında kısa bir süre doluya yakalandık. Hoşköy'e kadar değişken akıntılarda,
kısmen dalgalara binerek, eğlenerek geldik.
Bugün çok keyifli bir yolculuktu...
5. GÜN
Bizi geriye iten soğuk rüzgar ve dalgalara rağmen zorlu bir yolculukla 12 mil (22 km) sonunda Şarköy'de lezzetli bir ara verdik. Molamızda bizi karşılayan "Şarköy'ün sesi" yerel gazetesiyle hikayemizi paylaştığımız hoş bir sohbetten sonra şimdi tekrar yola çıkıyoruz.
Günün başında Tekirdağ-Kumbağ arasındaki mesafeyi yağmur ve şiddetli poyrazın dalgasında tamamladıktan sonra şehirden ayrıldık ve doğayla başbaşa kaldık.
Erguvanların açtığı, keçilerin gezindiği tepeleri, yüksek uçurumları denizden hayranlıkla seyrettik.
Uçmakdere civarında kısa bir süre doluya yakalandık. Hoşköy'e kadar değişken akıntılarda,
kısmen dalgalara binerek, eğlenerek geldik.
Bugün çok keyifli bir yolculuktu...
5. GÜN
Bizi geriye iten soğuk rüzgar ve dalgalara rağmen zorlu bir yolculukla 12 mil (22 km) sonunda Şarköy'de lezzetli bir ara verdik. Molamızda bizi karşılayan "Şarköy'ün sesi" yerel gazetesiyle hikayemizi paylaştığımız hoş bir sohbetten sonra şimdi tekrar yola çıkıyoruz.
Beşinci günümüzün ilk yarısında Hoşköy-Şarköy arası yaptığımız yorucu yolculuktan sonra akşamüstü yine poyrazla birlikte aşağıya doğru aktık. Bir gün içinde güneş altında yandık, yağmur ile ıslandık ve yine doluya tutulduk. Rüzgar ve dalga kolayına olduktan sonra her hava güzel.
Toplam 22 mil (40 km) yaptığımız bugünü İnceburun civarında tarlaların önünde kamp atarak bitirdik. Hoşköy, Mürefte civarındaki üzüm bağları ve şaraphaneler,
Şarköy civarında yaza hazırlanan yazlik evler günün manzaralarıydı. Şarköy'de bizi sıcak karşılayan, hoş sohbet ettiğimiz ve iyi temennilerle uğurlayan dostlar, yolculuğun sadece güzel yerler görmek değil, aynı zamandaki güzel insanlar tanımak olduğunu hatırlattı.
Ve şimdi uzun yıllardan beri rastlamadığım kadar soğuk bu gecede uykuya geçiyoruz.
Rüzgara bakılırsa anlaşılan boğaza doğru yaklaştık...
6. GÜN
Altıncı günümüzde İnceburun yolculuğumuzun en güzel manzaralarını sergiledi bize.
Yeşilin tonu sanki bir Kuzey ülkesinden geçiyormuşuz izlenimi yarattı. Şarköylü dostlarımızın,
bu bakir alanlara Termik santral yapılacağından duydukları hüznü biz de içimiz acıyarak hissettik.
Durgun suda 15 mil ilerledikten sonra, Gelibolu'ya tarihi kalenin etrafından süzülerek ve
kordonda gezenlerin selamını alarak girdik.
Sevgiyle yolculandık. Bize verdikleri moral ile Eceabat'a kadar gidebilecekken 9 mil sonra yekemdeki arıza sebebiyle yolumuz üzerindeki yegane köy olan Burhanlı'ya girdik.
Ilker köyün nalburunu üzerindeki canyeleği ile evinden getirdikten sonra bu köyün kıyısına çadır attık. Toplam 24 mil (44 km) yaptığımız bugün artık boğazın sularına geldik ve
yolun sonuna yaklaştık.
7. GÜN
Ve başardık...
Yedici günümüzün başında, boğaza girince rahat akacağını zannettiğimiz son parkur şiddetli lodos ve bunun getirdiği ters akıntı ile bize Çanakkale'nin gerçekten de kolay geçilemeyeceği mesajını verdi.
Zorlu boğaz geçişinin ardından ilk molayı karşı yakada, Nara burnunda verdik. Çanakkale'nin girişine askeri kurtarma botu eskortluğunda girdik. Basın ve Çanakkale Belediye Başkan yardımcısı ile görüştükten sonra yat limanındaki tekne sahiplerinin uğurlaması ile tekrar karşı kıyıya yola çıktık.
Yola çıkış amacımızı, Ağadere Hastanesinin olduğu şehitliğe bir çiçek dikerek yerine getirdik.
Bugünkü 17 mil (32 km) yolculukla birlikte toplam 150 mil, 277 km yol yaptık.
Bir hafta içinde güzel yerler gördük, güzel insanlarla karşılaştık, dört mevsimi de yaşadık.
Her günün başında sadece silüetini görebildiğimiz, erişilmez gibi görünen kara parçalarının yola devam edince aşılabilir olduğunu gördük. Küreklerimiz ağırlaşmaya başladığında feda edilenlerin anısından güç ve kuvvet aldık... Ve umarız ki bu yolculuğumuzda kendi büyüklerimizden yola çıkarak tüm savaş mağdurlarını tekrar hatırlatabildik ve anabildik.
Foto bekliyoruz, aktuel bilgi bekliyoruz,
YanıtlaSilAma tahmin ediyorum, yorgunluk sonrasi uyku daha onemli oluyor...
Selametle gidin, varin hedefinize.