KÜREKLE 200 deniz mili AMASRA - PAŞABAHÇE 08.2008


KÜREKLE 200 deniz mili AMASRA - PAŞABAHÇE 08.2008

ALBUM:
https://www.facebook.com/ilker.gurbuz.5/media_set?set=a.24185568298.33177.596973298&type=3
https://www.facebook.com/ilker.gurbuz.5/media_set?set=a.29736003298.38942.596973298&type=3


24.08.2008'de başladığımız yolculuk, olumsuz hava değişikleri nedeni ile 2 kere kesilmek zorunda kaldı. Çağlar ile Amasra'dan 06:00 civarı denize açıldık. Bizimle İstanbul'dan Amasra'ya kadar gelen Hale ve Nurdan bizleri batı ucunda gözden kaybolana kadar takip ettiler.


Yolculuk sırasında varış ve ayrılış zamalarını kaydettiğim levha. 




Güzelcehisar, Bartın sınırlarındaki geniş bant kumsalı ile deniz severlerin vazgeçmediği plajlarından biri. Çağlar ile Öğlen saatlerinde yemek molası sonrası çıktığımız yolculukta, büyük ihtimal fazla gıda  ve de güzel bir plaj olan Mugada'nın cazibesi ile uzunca bir süreç uyku molasi vermeyi de ihmal etmedik. Ben yine de her ihtimale karşı kayağı ip ile karaya sabitlesem de 
Çağlar kadar derin bir uyku sürecini yaşamadım.



Filyos çayı sonrası, batı yamaçtaki kayalıklarda Filyos kalesinin burçları sonrası manzaralı Filyos kumsalında bir mola daha verdik. Saat 17:30 civarıydı ve biz akşam yemeğinide aradan çıkartmayı ihmal etmedik.



Yediğimiz pidelerin vermiş olduğu güç, bizleri Zonguldak olmasada Gece karanlıkta Çatalağızı'na kadar eriştirdi. Kumsalda geç saatler ve havanın uygun olması nedeni ile
çadır kurma ihtiyacı bile duymadık.


Zonguldak geride kalmıştı. Kozlu sonrası Yolun bile bittiği bir bölgeye daha giriyorduk. 
Küçük bir plaj olan Ilıksu son yerleşimdi.


Yolumuz uzunca bir süre kıyıya bile çıkamayacak kadar vahşi kayalıkların paralelinde seyir ile geçti. Tepeören mevkiinde denizle birleşen çay, küçük bir koy imkanı sunuyordu. Yerleşim yerleri ise bayağı uzağımızdaydı.



Arkaya dönüp benle konuşmaya çalışan Çağlar, öne döndüğünde küreğini bulamadı. Bu kadar kısa sürede denizde görünmez hale gelen kürek, bir kaç hızlı manvera ve arama hamlesi sonrası beyaz rengin görünürlüğü ile bizleri mutlu etti. İşin doğrusu her şey yedekli olsada küreği kaybetmek hoş değildi.


Yedek diyince aklıma bu turdaki iki adet pompa geliyor... Ereğli burnu, ufukta iskele tarafında gözükmüştü. Ama dalgalarda gittikçe yükselmeye başlamıştı. Benim kendime ait tahliye pompam bilgim dışında, dernekte hatalı kullanım sonucu randımansız duruma düşüp bana bilgisi verilmediği için bende aynı performansı ondan beklemiştim. Neyse ki bizi İstanbul'dan yolcu eden Cem Altınkum kardeşimin, son anda alın lazım olur diye araba bagajından çıkartıp bana verdiği pompa bu problemi ilerleyen saatlerde çözdü. Ve Ereğli açıklarında bizi batmaktan kurtulduk !

Denizle inat olmaz, siz ona değil o size hüküm eder.

Poyraz rüzgarı ile yükseyen deniz sancak kıç omuzdan bizi bayağı kuvvetli itmeye başlamıştı. Seyir bayağı hızlı ve eğlenceliyidi. Uzun dalga boylarında bize ulaşan yüksek dalgaları aşabilmek için küreğimi bile dalganın üstüne koymam bazende kürek çekmeyip yeke yapmam gerekiyordu.

Ereğili burnu pruvamızdaydı. Böyle giderse kıyı çizgisine girip köşeyi hızlı dönecektik. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Yüksek kayalar ve farklı dalga dönüşleri ile Buruna ulaşmak gittikçe zorlaşıyordu. Ve bu esnada kıyıdan dönen ve sancaktan kıçtan üstümezden geçen dalgalar nedeni ile su alma hızımız (kullandığımız etekler bu kadar basınca uygun olmadığı için) gittikçe tehlike vermeye başlamıştı. Çağlar'a seslenip radikal bir karar ile açık denize doğru açılmaya karar verdim. Psikolojik olarak işler kötüyü gidiyor gibi gözüksede iki dalga hareketinden kaçıp kayaktaki suyu tahliye etmek bizim için kurtuluştu. Evet burun tam sancagımızda kalmış ve bizde nedereyse suya gömülmüştük. İşin dogrusu zamanı iyi kullanamazsak; Ereğli'yi kaçırıp, yaklaşık 15 mil (28 km) açık denizde geceyi geçirip bu dalga şiddeti ile tahmini 5 saatlik bir yolculuk sonrası şanslıysak kayağı yitirmeden Akçakoca kıyılarını bulacaktık.

Ereğli sağımızda ve dalgalardan neredeyse zaman zaman kenti göremez durumdaydık, üstelik havada iyice kararmıştı. İlk önce Çağlar eteğini açıp suyu tahliye etti. Bu esnada ben ise tek kürek nedeni ile sadece arkadan gelen dalgaların kayağı çevirmemesi için hamle yapıyordum. Sonrası sıra bana gelmişti eteğim açık pompa ile tahliye yaparken dalga geldiğinde hemen küreğe geçip kayağı düzeltme görevini ustleniyordum. Bu işlem uzunca bir sürec devam ettikten sonra nihayet, kayağımızın su yüzüne yeni çıkmış denizaltı konumundan gerçek seakayak durumuna geçisini gözlemlemiş olduk. Bu moral açısından iyiydi.

Şimdi sıra neredeyse tam iskeleden alacağımız dalgaya rağmen Ereğli'ye ulaşmaya gelmişti. Yükselen dalga aralarında acıl olarak yan kaçışlar ve sonrası dalga geldiğinde 90 derecelik hızlı dönüşler ile uzunca bir mücadele sonrası... Burnun arkasındaki yüksek basınca nihayet vardık. En yakın ışık askeri bölgeydi ve biz banamısın demeden askeri bölgeye daldığımızı üstümeze yönelen ve aniden yanan projektörlerle fark ettik. Denizden gelenler olarak neredeyse askeri bölgeye çıkmayı bile kendimize hak edinmiştik. Uyarılara rağmen yerimizi koruyan bizler 10 dk sonra gelen nöbetçi subayın yön göstermesi ve bjrazda dinlenmemiz üzerine epeyce uzakta gördüğümüz mendirek silyon lambalarına doğru tekrrar yola çıktık. Mendirek umduğumdan daha büyüktü, sonuçta böyle büyük dalgalara da bu yakışırdı.

Sanşımız yerindeydi nereye çıkacağız derken, Ereğli Yelken Kulübü bizim yuvamız oldu. Denizci dostlarımız 22:00 civarı denizden gelen bizleri çok çok iyi ağırladı.
  

Sabah, basın bizimle röportaja gelecekti ama gecikti bizlerde demeç vermeyip
08:30 civarı yola çıkma kararı aldık.


14 deniz mili bir yolculuk sonrası kestirme gördüğümüz açık deniz geçisi ile Akçakoca sahillerine ulaştık. Bizi açıkta gören meraklı cankurtaran bile gelmişti.

24-25-26 denizdeydik. 26 yarım gün desekte, meteorolojik veriler bize devam etmemiz konusunda çok umut vermiyordu. Çünkü hava daha da kötü olacaktı.  Bunun üzerine mecbur olarak tura ara vermek zorunda kaldık ve kayağı Akçakoca'da bırakıp İstanbul'a dönüşe geçtik.


30 Agustos tekrar Akçakoca'dayız. Bu sefer Alper Algur bizimle geldi ve bizi yolcu etti.





Başımıza geleceği bilmiyoruz tabi ki... Karadeniz zor deniz !




ZOR DENİZ ! 
Sabah her şey yolundaydı. 
Akşam sakin bir yemek yedik, sonra bir rüzgar aniden çıktı ! Deniz desen coştu. Uyumak için bile avcı çukurlarına girmek farz oldu. Kayak derseniz denizden en az 30 metre karaya çekildi.


Bizi kıyıda bulan kahraman Dursun amcamız ile kayağı sakladık eşyalarıda onun evinin bodrumuna astık. Hava değişmeyecekti ve meteoroloji bizi yanıltmıştı. Ve tur bir kez daha kesintiye uğradı.


10 Eylül günü tekrar Karasuda'ydık. Bu sefer yazlıkların yerine kışlık kostümler almıştı.
İyi de yol aldık.




Geceyi kefken adasıonda geçirdik. Adadaki Kıyı kurtarma tesisleri bizim 5 yıldızlı otelimiz olmuştu.
sabah yağmurda sürpriz tabi ki.




Hava nedense biz denize çıkınca bozuluyordu ! Uzunca bir süre yağmur sonrası kendimizi güzel bir koyda bulduk ama girişimizi siz bize sorun. Bir ara kayak devrildi ama nasil olduysa tekrar döndük. Aslında planımız dahilinde devrilme anında hızla tahliye ve benim elimdeki kayağa bağladığım ip ile kayağı kıyıya çekme vardı ama gerek kalmadı. Islaktık, hava da kararıyordu.




Sonunda Agva'ya yaklaştık. Solda kayalıklarda karaya oturmuş gemide cabası.


Önümüzde 40 mil ve planlamaya göre 1 günden fazla zaman var...





Yorumlar