İZMİR - ÇANAKKALE 2018 kayaking/ paddling/ kano/ seakayak








14 Nisan 2018 (İzmir - Gediz) 16 NM


Uzun bir yolun ilk gününde seyir defterini İzmir'de tekrar açtık. 


Bizi her zamanki eşsiz güzelliğiyle karşılayan İzmir'den özlediğimiz dostlarımızın güzel temennileriyle uğurlandık. Saat 12:00'de Karşıyaka Yelken Kulübü'ndeki minik yelkencilerin eşliğinde çıktığımız yolumuz yaklaşık 1,5 ila 2 deniz mili şiddetindeki ters yüzey akıntısı ve batıdan esip hızımızı kesen rüzgara rağmen 16 Nm (30 km) kürek çektik. 


Gediz deltası boyunca flamingolar, pelikanlar, kırlangıçlar ve adını sayamadığımız yüzlerce kuş bize eşlik etti. Çadırımızı kurduğumuz eski bir tuz değirmeninin bahçesinden hepinize iyi geceler...



15 Nisan 2018 (Gediz - Foça) 19 NM


Yıllar önce terkedilmiş tuz değirmeninin etrafı deniz börülcesi ve yabani bitkiler tarafından tamamen istila edilmiş bahçesinde uyandık. Değirmenin çevresinde terkedildiği an sanki dondurulmuş gibi olan onlarca ev bende gece boyunca gizem, merak ve tereddütle karışık bir korku uyandırdı. Sabah 7:30 da yola çıkıp denizde yanıbaşımızda yürüyen flamingolar, suda kayık gibi gezinen koca pelikanlar eşliğinde Gediz Deltası'nı tamamladık. 15 Nm kürek çektikten sonra saat 14:00'de koyun girişinde bizi bekleyen Foça Yelken Kulübü'nün minik yelkencilerinin eşliğinde Foça'ya giriş yaptık. Foça'nın değerli belediye başkanı Sn Gökhan Demirağ'ın bizim için gönderdiği çiçeklerle karşılanmak ve Foça Yelken Kulubü tarafından ağırlanmak bizi onore etti. 

Genelde Kuzey'den esip bizi geri iten rüzgara rağmen yaklaşık 19 Nm (35 km) yol yaptık. Foça'nın ilerisindeki küçük bir koyda çadırımızı kurduk. Bu gece karşımızdaki mitolojik Siren Kayalıkları'nın fısıltısı ile uyuyacağız.

16 Nisan 2018 (Foça - Dikili) 26 NM

Dün karşısında uyuduğumuz Siren kayalıklarında çadırımızı sarsan rüzgar eşliğinde gizemli ayrı bir gece geçirdk. Mitoloji de bahsi geçen Sirenler, vücutları kuş şeklinde, başları ise kadın şeklinde olan, yaptıkları büyülü müziğin güzelliğiyle tanınan yaratıklar olarak tarif edilir.. Efsaneye göre; burada yaşayan Sirenler, yaptıkları doğaüstü müzikle buradan geçmekte olan teknelerdeki denizcileri büyülerlermiş. Müziğin büyüsüne kapılan denizciler, bölgedeki kayalıklara çarparlarmış. Ünlü Homeros destanında Odysseus gemisini buradan geçirirken kürekçilerinin büyülenmemeleri için kulaklarını balmumu ile kapatır ve kendini orta direğe bağlar...

Üçüncü güne uyandığımızda Sirenler bize yol verdi ve 26 Nm (48 km) kürek çektik. Aliağa geçişi öncesinde verdiğimiz mola esnasında yanımıza "where are you coming from" diye yaklaşan Onur bey'in evine daveti ile keyifli ve sıcak sohbet eşliğinde eşi Nuran hanım'ın güzel ev yemeğini yedik.
Gemi trafiği sebebiyle teyakkuz halinde yaptığımız Aliağa geçişinin ardından mükemmel bir coğrafyada bulduk kendimizi... Küçük balıkçı kasabalarının dinginliği, bir heykeltraş tarafından şekillendirilmişcesine estetik kayalar ve dik yamaçlar. O dik yamaçlardan sarkan çiçekler ve orada durup bizi seyreden oğlaklar. 

Molalar dışında 10 saat kürek çektiğimiz bu günü Maldiv burası olsa gerek dediğimiz bembeyaz bir kumsalda tamamladık ve çadırımızı zeytin ağaçlarının altına kurduk...
Bugünümüz çok güzel geçti...


17 Nisan 2018 (Dikili - Ayvalık) 23 NM

Gece çadırımıza vuran yağmurun sesinin uykumuzu hafiletmiş olmasından dolayı güneş henüz doğmak üzereyken uyandık, toparlanıp yola çıktık.

Bu dördüncü günümüzde toplamı 23 Nm (43 km) olan iki ayrı geçiş yaptık. 
İlkinde tamamen pusulayı kaynak alarak boşluğa doğru ilerledik.


Biz ilerledikçe önce dağların silüeti sonra kıyı şeridi ve ardından evler görünmeye başladı. Sabır ve istikrar, kürekle yaptığmız yolculukların bize en çok hatırlattığı ve öğrettiği şey...

Ara ara esen hafif lodos desteğiyle bir miktar hızlandıysak da gün genel olarak o kadar esintisiz ve sıcaktı ki, güneşin altında kavrulduğumuzu hissettim. Orta suda tek eğlencemiz bize eşlik eden yelkovan kuşları ile sudan dışarı zıplayan balıklar. Kafasını çıkarıp bana bakan caretta yı da yazmazsam kendisine haksızlık olur. 

Sarmısaklı'nın ilerisinde Badavut burnunda yumuşacık çimenlerin üzerine, güzelim çiçeklerin arasına çadırımızı kurduk, dinlenmeye geçtik... Yarın yine uzun bir geçiş var...




18 Nisan 2018 (Ayvalık - Kadırga Burnu) 42 NM

Orhan Veli "Gün doğmadan, deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola. 

Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında..." dedi. Biz de öyle yaptık ve güneşi yolda doğurduk.

Ayvalık adaları arasında 7 Nm gittik ve uzun Edremit geçişi öncesinde son durağımız olan Maden adasında kahvaltımızı yedikten sonra tekrar o sonunda ne olduğu görülemeyecek kadar uzaktaki bir boşluğa doğru pusula rehberliğinde ilerledik. Kayaköy'de özlediğimiz dostlarla birarala geldikten sonra günü 24 Nm (44 km) ile tamamladık.


Yanaştığımız bakir koylarda ilgimi hep denizdan karaya vurmuş cisimler çeker. Ağaç kökleri, bidonlar, terlikler, toplar, şapkalar... Bunların denize düştüğü anı kafamda canlandırır ve hikayesini çözmeye çalışırım. Midilli Adası'nın karşısında yol aldığımız son iki gün de en çok dikkatimizi çeken kıyıya vurmuş büyük mülteci botları oldu. Bunlar parçalanıp kumların arasına sıkışmış kalmışlardı. 



Yanında 19 numara çocuk ayakkabısı, üzerindeki atlı karınca resmi hala duruyor. Bunun güzel bir teknede annesinin kucağında eğlenen bir çocuktan düşmüş olmasını diledim durdum tüm Edremit körfezi boyunca ve daha güçlü asıldım küreklere...


19-20 Nisan 2018 (Kadırga Burnu - Bozcaada) 42 NM

Çanakkale, sınırlarına girdiğimiz andan itibaren geçilmez olduğunu sert esen rüzgarı,
yükselen dalgası ile tekrar hatırlattı...

Sabah Kadırga Burnu'nda ilk defa bir otelde konakladıktan sonra saat 07:30 da yola çıktık.
Babakale'ye kadar batı rüzgarları yardımı ile 16 Nm yaparak geldik. Köşeyi dönüp kuzeye doğru çıkmaya başladığmız an yaklaşık 30 km hızla esen rüzgara karşı mücadele etmenin zorluğuyla yüzleştik. Kabaran beyaz denizde, karadan erişimi olmayan kayalık bir koya sığınıp havanın sakinleşmesini bekledik.
Bir miktar gece seyriyle 24Nm (45 km) yol yaparak Gülpınar balıkçı barınağına misafir olduk.
Nerede mi kalacağız? 


Yarın sabah 10:00 da denizler tekrar kabaracak..

Bu gece uzun sürecek gibi...

Assos Kadırga koyunda doğan günü hiç uyumadan Bozcaada'da tekrar doğurduk. 
Birgün sonra havanın bizim tabirimizle patlayacağı meteorolojik bilgisinden yola çıkarak bir karar vermemiz gerekiyordu. Ya turu burada bitireceğiz, ya erteleyeceğiz, ya da en azından Bozcaada'yı pas geçeceğiz.
  
Biz bu turumuzda doğayla mücadele etmiyoruz, onu yenmeye de çalışmıyoruz. Buna gücümüz yetmez. Biz onunla uyum içindeyiz. Onun kurallarına saygı göstererek ilerliyoruz. Bundan dolayı da sabahki hava şartlarına maruz kalmamak için hedefimize gece seyri ile ulaşalım dedik.
Evet 42 nm (78 km) süren bu yolda çok yorulduk, çok uykumuz geldi. Fakat herzamanki konforda, hatırlanmayacak sıradan bir günün yerine ne mi kazandık? Büyülü ve ayrıcalıklı bir deneyim yaşadık, küreklerimizin yakamozunu izledik, 8 defa yıldız kaydığına şahit olduk, güneşin ilk ışıklarırın Bozcaada'nın sükuneti üzerine doğuşunu seyrettik. Yeni dostlar tanıdık ve bizi karşılayan güzel dostlarımızın içimizi ısıtan ağırlaması ile en güzel anıları hafizamızın unutulmayacak en güzel köşelerine kaydettik... 


Ömrümüzün yaşadığımız yıl kadar değil, hatırlayabileceğimiz anılarımız kadar uzun olduğuna tekrar inandık



20 -21 Nisan 2018 (Bozcaada)

Güçlü poyraz rüzgarının hafiflemesi için günü geçirdiğimiz adada kaldığımız süre boyunca boş durmadık. Bu sefer kürek değil, kazma salladık. Üretmenin tüketmekten daha değerli olduğunun farkında olan adalı güzel dostlarla ve özlediğimiz toprakla içiçe çok güzel bir gün geçirdik.

Büyük şehrin harcadığı o sadeliğin ve naifliğin estetiğini bulduğumuz buraya gelmesi fiziken zordu, fakat dönmesi manen daha zor...


Herodot'un dediği gibi gerçekten de "Tanrı, Bozcaada'yı insanların uzun ömürlü olmaları için yaratmış."


Yarın sabah gün ağarmadan tekrar yola çıkacağız.




::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
BASIN:

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/bilge-egemen/izmirden-canakkaleye-kurek-cekecekler-40801937

İzmir’den Çanakkale’ye kürek çekecekler

İyi de olur bu inatçılar. Onlar sayesinde dünyanın en yükseklerine çıkılır. Suyun en diplerine dalınır. En arapsaçı formüller zırt diye çözülür. Gülhun ve İlker Gürbüz çifti de işte tam da böyle tiplerden. Koydukları hedefe inatla koşan korkusuzgillerden.
Biri satın almacı, diğeri grafik sanatçısı. Aynı zamanda her ikisi de deniz kayakçısı. Yakın bir geçmişte, Çanakkale Ağadere Hastanesi Şehitliği’nde büyük dedeleri Osman oğlu İbrahim’in adını gördüklerinde başlamış her şey. Bir insanın, bir şehitlikte dedesinin adını ilk kez görmesi titretebilir dizlerini. Onların da dizleri titremiş. Kalplerinde fırtına esmiş. Sanki oradaki şehitler hep bir ağızdan “Bizi Unutmayın!” der gibiymiş. Projelerinin adını “Bizi Unutma” koyup, Gelibolu’da savaşıp yaşamını yitirmiş dedeleri ve tüm şehitler için çıkmışlar yola. İlk kez 2015 yılında. İstanbul’dan Çanakkale’ye. Ve kanoyla.
14 NİSAN’DA BAŞLIYORLAR
Bazen lodos esmiş, bazen poyraz. Şiddetli fırtınalar cabası. Saçlarını bazen yağmurlar yıkamış, bazen de dolular tıka basa kanolarını doldurmuş. Az gitmişler, uz gitmişler, 7 gün boyunca 150 deniz mili yol katetmişler. Sonra çocukları evde bırakıp ve “Bizler yine zayi dedelerimiz, annelerimiz için kürek çekiyoruz. Ve savaşsız bir dünya hayal ediyoruz” diyerek, bu yolculuğu her yıl tekrar etmişler. Kara savaşlarının başladığı 25 Nisan’da Çanakkale’de olmak üzere İstanbul’dan Çanakkale’ye kürek çekmişler. Fakat bu yıl rotalarını değiştirmişler. Ve bu kez başlangıç için İzmir’i seçmişler.
14 Nisan’da İzmir Gediz’den yola çıkacaklar... Foça, Aliağa, Çandarlı, Dikili, Ayvalık, Kayalar, Babakale, Bozcaada, Sebdülbahir derken, 23 Nisan’da Çanakkale, Ağadere’ye varacaklar. Hani bir kancan olsa, at kanolarına ve takıl arkalarına. Öyle güzel bir rota. Bu tam 10 gün sürecek yolculuklarında bol şans diliyorum onlara. Eğer sen de onların rotalarındaki yerlerden birinde yaşıyorsan ve rastlarsan onlara eğer, en azından gülümse ve el salla. Kanoları benzinle değil, moral ve motivasyonla çalışıyordur mutlaka.
Hep böyle torunlar olsun, kahraman dedeler unutulmasın bu dünyada.
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::: 

http://m.milliyet.com.tr/amp/canakkale-sehitleri-icin-izmir-den-kanoyla--yerelhaber-2730204/


İZMİR (AA) - Çanakkale kara savaşlarının 103. yıl dönümü nedeniyle "Bizi Unutma" sloganıyla İzmir'den kano ile yola çıkan Gürbüz çifti 180 deniz mili katederek 23 Nisan'da Çanakkale'ye ulaşmak için kürek çekmeye başladı.
Gülhun ve İlker Gürbüz çifti Çanakkale Kara Savaşları'nda hayatını kaybeden dedelerini ve tüm şehitleri anmak amacıyla İzmir'den Çanakkale'ye iki kanoyla yola çıktı. 180 deniz mili (330 kilometre) kürek çekecek olan Gürbüz çifti 23 Nisan'da Çanakkale'ye ulaşmayı planlıyor.
- 8 gün sürecek
Çift, 8 gün sürecek yolculuk öncesi Karşıyaka Yelken Kulübünde son hazırlıklarını tamamladı.
Gülhun Gürbüz, gazetecilere yaptığı açıklamada, daha önce de İstanbul'dan Çanakkale'ye kano ile ulaştıklarını, Çanakkale Zaferi'ne sahip çıkmak ve farkındalık oluşturmak için harekete geçtiklerini söyledi.
3 yıldır İstanbul'dan Çanakkale'ye doğru hareket ettiklerini bu yıl ise farklı bir rota oluşturmak için İzmir'i seçtiklerini aktaran Gürbüz, şunları dile getirdi:
"Yolculuktaki amacımız şehitlerimizi ve atalarımızı anmak. Biz bu kararı verirken eşimin dedesinin de Çanakkale Savaşı'nda şehit olduğunu öğrendik. Biraz da onun izini takip etmek birazda hayatın içerisinde kaybolmuş bu büyüklerimizi ortaya çıkaralım istedik. Bu seyahatın amacı atalarımızı anmak ve Çanakkale ruhunu ortaya çıkarmaktır."
İlker Gürbüz de seyahat için kanolarına gerekli malzemeyi aldıklarını ifade ederek, "Yiyecek, onları pişirme ünitelerimiz, bizi her türlü havadan koruyacak kıyafetlerimiz, her şeyimiz var. Bu konuda iyi bir eğitim sahibiyiz, uluslararası sertifikalarımız var. Kolay bir iş değil aşağı yukarı günde 20 yada 30 deniz mili kürek çekmek. Buna hazırlıklıyız, bu manevi yolculuk bize gurur veriyor." diye konuştu.
Geceleri kıyıda konaklayacaklarını ifade eden Gürbüz, otel ya da pansiyonun olmadığı yerlerde de yanlarındaki çadırı kurup konaklayacaklarını belirtti. Gürbüz, Çanakkale'de şehitlikleri ziyaret edeceklerini sözlerine ekledi.
Çifti Karşıyaka Spor Kulübünün minik yelkencileri ile yakınları uğurladı.
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::: 

 şehitleri anısına kano yolculuğu

 şehitlerini anma ve savaşsız bir dünya amacıyla kano ile ’den Çanakkale gitmek üzere yola çıkan Gülhun ve  çifti Foça’da mola verdi.









Çanakkale şehitleri anısına kano yolculuğu

 Savaşı'nın 103. yıl dönümünde, ''Bizi Unutma'' sloganıyla 14 Nisan Cumartesi günü 'den yola çıkan aktivist Gürbüz çifti, 180 deniz mili (330 kilometre) kat ederek Çanakkale'ye ulaşmayı hedefliyor. Çanakkale Kara Savaşları'nda hayatını kaybeden dedelerini ve tüm şehitleri anmayı amaçlayan Gülhun ve  çiftinin yolculuğu, 23 Nisan'da Çanakkale'de sona ermesi planlanıyor.
'na mola için gelen Gülhun ve İlker Gürbüz çiftini, Foça Belediyesi ve Foça Yelken İhtisas Kulübü yöneticileri karşıladı. Gürbüz çiftine, Foça Belediye Başkanı Gökhan Demirağ adına 'hoş geldiniz' çiçeği sunuldu.
İlker Gürbüz, yolculuk hakkında, ''Çanakkale Zaferi'nin 100. Yılında, İstanbul'dan Çanakkale'ye bir yolculuk yapmıştık ve o yolculuk tekrar etti. Bu yıl rotamızı değiştirdik. Bu bir farkındalık kampanyası. Amacımız Çanakkale şehitlerimizi anmak. Savaşsız bir dünya hayal ediyoruz'' dedi. Gülhun Gürbüz de, ''Üç yıl İstanbul-Çanakkale yaptık. İzmir'i çok seviyoruz. Bu rotayı da görmek istedik. İnsanlarla tanışmak ve amacımızı anlatmak istedik. Amacımız atalarımızı anmak, Çanakkale ruhunu yeniden canlandırmak. Savaşların son bulmasını umut ediyoruz'' diye konuştu.
Dün geceyi Foça Belediyesi Karakum Plajı'nda kurdukları kampta geçiren Gülhun ve İlker Gürbüz çifti, bu sabah rotasına devam etti.
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::: 
Hürriyet Gazetesi - 18.04.2018
Deniz Sipahi

İzmir’in dağlarından çiçek götürüyorlar

14 Nisan günü Karşıyaka Bostanlı sahilinden bir kano yola çıktı. İçinde Gürbüz çifti vardı. İlker - Gülhun Gürbüz çifti... Çanakkale Savaşları’nın 100’üncü yılında hayatını kaybeden askerlerin anısına 2015 yılında İstanbul’dan Çanakkale’ye 150 deniz mili kürek çekmişlerdi.
Bu kez 180 deniz mili yani 330 kilometre kürek çekmek için Karşıyaka’dan yola çıktılar.
23 Nisan Pazartesi günü Çanakkale limanında, Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, sivil toplum kuruluş temsilcileri ve vatandaşlar tarafından karşılanacaklar.
***
İlker Gürbüz diyor ki...
“1915 yılında seferberlik ilan edilmesiyle birlikte 33 yaşında Kastamonu Cide’den askere alınan Osmanoğlu İbrahim adını taşıyan büyük büyük dedem önce İstanbul’a geliyor, buradan da Seddülbahir’deki 42. Tabur’da görevlendiriliyor. Edindiğimiz bilgiye göre 2 Haziran 1915 tarihinde Ağadere Hastanesi’nde vefat ediyor. Dedemin ve Çanakkale’de hayatını kaybeden 450 bin askerin anısına saygı ve barışa dikkat çekmek için yaptığımız kürek sporu ile İstanbul’dan yola çıktığımızda Çanakkale’ye erguvanlar götürmüştük. Bu kez İzmir’in dağlarından çiçekler götüreceğiz.”
***
Gülhun Gürbüz ise şöyle konuşuyor: “2010 yılında bu spora başladım. Kendimi güçlü hissediyorum, muhteşem doğa manzarası eşliğinde, Gediz Deltası boyunca filamingolar, pelikanlar, kırlangıçlar ve adını sayamadığımız yüzlerce kuşların eşliğinde kürek çekiyor, bu doğayı seyrede seyrede yol alıyoruz. Her ne kadar Çanakkale savaşlarına atıfta bulunduysak da bu seyahatimiz, onurla mücadele veren tüm atalarımızı yüceltmek ve barışı desteklemek içindir. Bu vesileyle Atatürk’ün de kayıtlı olduğu kütüğümden yola çıkarak kendi dedelerimi anmak isterim.”
***
Gürbüz çifti Karşıyaka’dan çıktıkları yolda Foça, Dikili, Ayvalık, Assos, Babakale, Bozcaada, Seddülbahir molalarının ardından Ağadere Şehitliği’nden sonra Çanakkale’ye ulaşacaklar.
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::: 

Barışa dikkat çeken kanocu çift Bozcaada’daydı

Çanakkale Savaşları’nın 100. senesi olan 2015’te İstanbul’dan Çanakkale’ye kano ile yola çıkan Gülhün ve İlker Gürbüz çifti, 4 senedir bu turları tekrarlıyorlar. “Bizi Unutma” adını verdikleri projeleriyle hem her ulustan ölen o askerlere saygı, hem de barışa dikkat çekmek için bu turlarını yapan çift Bozcaada’ya da uğradı.
Çanakkale Savaşları’nda her ulustan hayatını kaybeden yüzbinlerce askere saygı ve barışa dikkat çekmek için 2015 senesinden beri yaptıkları “Bizi Unutma” turlarının dördüncüsü geçen gün tamamlandı. Gülhün ve İlker Gürbüz çifti tarafından gerçekleştirilen turların ilk İstanbul – Çanakkale arasında yapılmıştı. Bu seneki tur ise İzmir – Çanakkale arasında yapıldı. 
14 Nisan tarihinde İzmir Karşıyaka’dan başlayan tur sırasıyla Gediz deltası, Aliağa, Foça, Edremit Körfezi, Geyikli, Bozcaada, Seddülbahir’e uğradıktan sonra ve 23 Nisan tarihinde Çanakkale’de sona erdi. 
Turu gerçekleştiren Gürbüz çifti turlarına Bozcaada’yı da eklediler ve iki günü adada geçirdiler. Bozcaada’ya geldiklerinde Belediye Başkanı Hakan Can Yılmaz tarafından da karşılanan kanoculara Başkan Yılmaz birer plaket takdim ederek, turları için tebrik etti. Başkan Yılmaz Gürbüz çiftine, “Çanakkale Deniz Zaferi’nin 100. yılı için yaptığınız bir organizasyon ama teması barış. Çanakkale Zaferi de barışın insanlığa kalkan olduğu bir savaş. Özellikle bu çok anlamlı. Hoş geldiniz Bozcaada’ya,” dedi.
İki gün boyunca adada yaşayan Öykü ve Antoine Levillain’in misafirleri olan Gürbüz çiftinin adaya gelmesi de biraz maceralı oldu. Rüzgâra yakalanmamak için sabaha karşı Geyikli’den Bozcaada’ya doğru yola koyulan kanocular o anları şöyle anlattılar:
“Babakale – Gülpınar dolaylarında rüzgâr tersten gelmeye başladı. Zaten balıkçılar da zor olacağını söylüyordu. Karaya çıkabileceğimiz bir nokta yoktu ve kayalıklarda bir süre bekledik. Sonra hava durumuna ve rüzgâr şiddetine baktığımızda ertesi sabahtan itibaren çok daha yükseldiğini gördük. Ya iki gün o bölgede bir yerde kalıp rüzgârın düşmesini bekleyecektik ya da hava daha da yükselmeden gece boyunca yol alacaktık. Biz ikinci yolu seçtik ve önce Geyikli’ye kürek çeltik. Ardından 1 saatlik bir yolculukla Bozcaada’ya yanaştık. Yanaşırken gün doğuyordu.”
Gülhün ve İlker Gürbüz iki günün ardından adadan ayrılırken Bozcaada’da geçirdiklerini zaman için “Bozcaada’da olmak, yeni insanlarla tanışmak, toprakla uğraşmak bize çok iyi geldi,” ifadelerini kullandılar.
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::: 

İstanbul’a istifalarını sundular şimdi barışa kürek çekiyorlar
Gülhün ve İlker İstanbul’a istifasını sunanlardan. Barış için son olarak kano turuna İzmir’den başladılar ve birkaç gün önce 23 Nisan’da Çanakkale’de sonlandırdılar. Midilli açıklarındaki göçmenlere ait kıyafetler ve patlamış botlar canlarını acıtmış.
Gülhün ve İlker Gürbüz, Çanakkale Savaşları’nın 100. senesi olan 2015’te İstanbul’dan Çanakkale’ye kano ile yola çıktılar. O günden beri her yıl “Bizi Unutma” adını verdikleri projeleriyle hem her ulustan ölen o askerlere saygı, hem de barışa dikkat çekmek için bu turlarını yıllardır devam ettiriyorlar. Bu seneki turlarına İzmir’den başladılar ve 23 Nisan’da Çanakkale’de sonlandırdılar. Biz de Çanakkale’de kendileriyle buluştuk ve hikâyelerini dinledik.

Çanakkale Savaşları’nda her ulustan hayatını kaybeden yüzbinlerce askere saygı ve barışa dikkat çekmek için 2015 senesinden beri yaptıkları bu turların ilk akla düşüş fikri, Avustralya’da yaşayan bir Endonezyalı’nın ülkemizde 3 sene evvel gerçekleşen bir söyleşiye gelmesi üzerine hayat bulmuş. “Sen kalk Avustralya’dan Türkiye’ye gel ve 1915 Savaşları üzerine bir söyleşiye katıl. Bizse tarihimizi ne kadar biliyoruz, dedelerimizi, atalarımızı...” İşte Gülhün ve İlker Gürbüz’ü yola düşüren ve düşündüren şey de bu olmuş.


Gülhün ve İlker ile Çanakkale’de bir araya geldik. Tarihi Yalı Han’ın bahçesinde hem tanıştık, hem de kendilerinden tur ve hayat hikâyelerini dinledik.

Onlar da İstanbul’a istifasını sunanlardan. Birkaç ay önce 5,5 yaşındaki çocukları Mira’yı da yalarına alıp Kaş’a yerleşmişler. “İstanbul’un o kaos havasından sonra çok iyi geldi bize Kaş,” diyor Gülhün. Ayda bir defa birkaç gün İstanbul’a gidiyormuş ama bu gidişlerin sonunda koşarak Kaş’a dönüyormuş tekrar.

İlker ise uzun zamandır deniz kayağı ile yakın ilişki içinde. Gerçi bana sorsanız veya denizde görünce o benim için bir ‘kano’ ama doğru adı ‘deniz kayağı’ imiş. 5 metre uzunluğunda ve sadece 58 cm eninde olan deniz kayağı ile birçok yerde tur yapmış İlker. Amasra’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Bozcaada’ya, Marmara Adaları’na defalarca tur yapmış. “Norveç’te, Fiyordlar’da da küreklere asıldık ama o rota bize kolay geldi,” diyor laf arasında. Bu tutkulu bir hobi anlaşılan. Denizle bütünleştiren, karayı izlemene olanak sağlayan ve kas gücünü kullanarak yol aldığın hem keyifli, hem heyecanlı, hem de biraz tehlikeli sayılabilecek bir spor bir yanıyla da.



Gülhün de, İlker de tehlikeye mahal vermemek için kontrollu davrandıklarını, tam techizat ile yola çıktıklarını, can yeleğinden ayrıntılı deniz haritasına, telsizden pusulaya, yedek ekipmandan acil durum malzemelerine dek her daim hazırlıklı olduklarını, rüzgâra göre yol aldıklarını anlatıyorlar. Hatta birkaç gün evvel sonlanan İzmir – Çanakkale turu sırasında Gülpınar – Bozcaada arasında neredeyse 24 saat boyunca küreklere asıldıkları anları anlatırken benim gözlerim fal taşı gibi olurken, onlar gayet sakin çaylarını yudumlayarak anlatıyorlar: “Babakale – Gülpınar dolaylarında rüzgâr tersten gelmeye başladı. Zaten balıkçılar da zor olacağını söylüyordu. Karaya çıkabileceğimiz bir nokta yoktu ve kayalıklarda bir süre bekledik. Sonra hava durumuna ve rüzgâr şiddetine baktığımızda ertesi sabahtan itibaren çok daha yükseldiğini gördük. Ya iki gün o bölgede bir yerde kalıp rüzgârın düşmesini bekleyecektik ya da hava daha da yükselmeden gece boyunca yol alacaktık. Biz ikinci yolu seçtik ve önce Geyikli’ye kürek çeltik. Ardından 1 saatlik bir yolculukla Bozcaada’ya yanaştık. Yanaşırken gün doğuyordu. Küreği her çekişimizde yakamozların pırıltısı bizimleydi. Bir sürü yıldız kaydı tepemizde ve biz bunların hepsini izledik. İnanılmazdı.”

Bir yandan Yalı Han’da Engin’in getirdiği çayları içerken, bir yandan da konudan konuya atlayarak konuşuyoruz. Yolda karşılaştıkları flamingoları, yunusları ve pelikanları anlatırken sanki bu ülkeden değillermiş hissine kapılıyorum. Yarım saat diye buluştuk ama henüz ortak arkadaşlardan bahsederken bile o yarım saati doldurup bir kenara bırakmıştık.
“Savaş kötü bir şey, barışa kürek çekiyoruz,” diyor Gülhün. İlker ile 103 yıl geriye gidiyoruz. O, büyük dedesinin Ağadere Şehitliği’nde yattığını çok sonra öğrendiğini paylaşıyor bizimle. Çanakkale Savaşı’nın neredeyse yarım milyon insanın ölümüne neden olduğunu konuşurken başka şeyler de konuşuyoruz. Bu savaşın insanlık adına da çok önemli şeyler barındırdığını, askerlerin cephede birbirleriyle sigara paylaştığını, mola vererek dinlendiklerini ve bugün bile binlerce Avustralya ve Yeni Zelandalı’nın her yıl Çanakkale’ye anmaya gelmesini, aslında halkların değil ulusların yarattığı problemleri, savaşları ve elbette emperyalizmi konuşuyoruz. “İnsanlığın savaşı yendiği bir savaştı 103 yıl önce burada yaşananlar,” diyor İlker...
Üç sene önce barışa dikkat çekmek ve Çanakkale Savaşları’nda hayatını kaybedenlere saygı amacıyla farklı bir şey yapmak istemişler ve bu tura başlamışlar. İlk üç yıl İstanbul – Çanakkale arasında yol kat etmişler, bu sene ise İzmir – Çanakkale arasını sekiz günde tamamlayarak 23 Nisan’da Çanakkale’ye vardılar. TRT ilk yıl yaptıkları geziden o denli etkilenmiş ki bir belgesel hazırlamışlar, bu sıralar o da yayında.
14 Nisan’da İzmir’de Karşıyaka Yelken Kulübü’nün yolcu ettiği Gürbüz çifti, Gediz deltasını geçerek Aliağa’ya, oradan da Foça’ya ulaşmışlar. Foça’da, Belediye’yi temsilen görevliler ve yelkenciler kendilerini karşılamışlar. Devamında Dikili ve Edremit’e ulaşmışlar. Gece yolculuğu ile de sabaha karşı Bozcaada’ya varmışlar. Bozcaada Belediye Başkanı’nın bizzat karşıladığı Gülhün ve İlker iki günü Bozcaada’da geçirdiklerini söylerken ekliyorlar: “Bozcaada’da olmak, yeni insanlarla tanışmak, toprakla uğraşmak bize çok iyi geldi.” Arkadaşları Antoine ve Öykü’nün evinde misafir olup, adanın da tadını çıkartan kürekçiler iki günün ardından Seddülbahir’e doğru yola koyulmuşlar. Önce Seddülbahir’e, ardından da Çanakkale’ye vardılar geçen gün.

İlker, “Yol boyunca çok insan tanıdık. Aliağa’da emekliler bizi görüp çaya davet ettiler. O yorgunluk üzerine çay deyince akan sular duruyor. Sonra bir de kurufasülye yapmışlar. Çok iyi geldi. Bir de adını anmamız lazım. İzmir’de bizi yolcu ettikten sonra Çanakkale’ye dek aracımızı getiren Hüseyin ve bizi Seddülbahir’de karşılayıp evinin kapılarını açan Abdullah’a da çok teşekkür ederiz. Tersane işçilerine, balıkçılara, Mardin’den gelip kum midyesi toplayan midyecilere, gönlünü açan herkese çok teşekkürler,” diyor.

Gülhün ise bu turda hüzünlendiği bir anı paylaşırken duygulanıyor. Midilli’ye en büyük göçmen geçişinin olduğu noktalardan biri de Edremit Körfezi. O bölgeden geçerken patlak botlarla, ayakkabı tekleriyle ve hatta tekerlekli sandalye ile karşılaşmışlar. Kim bilir ne hayatlar, ne umutlar... Bugünden 103 sene önce neredeyse yarım milyon insanın öldüğü topraklarda, o ölen askerlere saygı amacıyla yapılan turda, günümüzün en acı savaşının yaşandığı Suriye’den kaçan göçmenlere ait kıyafetlere, ayakkabılara, ve onların savaştan kaçmak için kullandıkları patlamış botlara rastlamak çok zor olsa gerek.
Gülhün ve İlker’in kas gücüyle yaptıkları tur takdire değer. Bolca muhabbet ettiğimiz Yalı Han’dan ayrılırken Kaş’ta görüşmek üzerine sözleşiyoruz. Eve dönerken yol boyunca, kürekle gezmedik yer bırakmayan Erden Eruç’u, Hüseyin Ürkmez’i, bisikletle Türkiye’de ve dünyada bir çok yer kat eden Hasan Söylemez’i, Doğa Can Yaman’ı, Cemal Atasoy’u, yıllar önce yürümeye başlayıp “Git” dergisini çıkartan Timur Danış’ı ve nicesini düşündüm durdum. İlker’in, “İnsanın, arabanın ve poşetin girmediği yerleri görüyorsun kürek çekerken, bu üç şeyin girmediği yerler de gerçek anlamda korunmuş oluyor aslında,” diyor. Çok haklı. Ben karavancıyım ve yıllardır gezilerimi karavanımla yapıyorum. Belki de hızla geçip gidiyorum bir kır çiçeğinin üzerindeki kelebeği göremeden. Onlarsa ne şanslılar, denizde yakamozların pırıltısını, yol kenarındaki kaplumbağanın çabasını, kuşların göçlerini fark ederlerken...

Yorumlar